Civcivlerde spesifik olmayan erken ölümlerin ortaya çıkışında, kandaki düşük glikoz seviyelerinin rolünü tanımlamak amacıyla birtakım güncel çalışmalar yapılmıştır.

Kandaki düşük glikoz seviyelerinin civcivlerde bazı spesifik olmayan erken ölüm problemlerini tetiklemedeki olası rolünü belirlemeye yönelik güncel çalışmalar yapılmıştır.  Dr. W.E. Donaldson’ın güncel bir makalesi strese karşı savunma olarak kan glikoz seviyelerini korumanın önemi hakkında daha da ilginç bir bilgi sağlar. 

Erken çıkan civcivler ya da küçük yumurtaların civcivleri çıkım makinasından alındığında kan glikoz seviyeleri azalmış olabilir. Civcivler kuluçkada üzerlerine binen stres yükünü artıran birçok sürece maruz kalırlar. Stres yükü arttıkça kan glikozuna duyulan ihtiyaç da artar, bunun sonucunda adrenalin salgılanır ve vücuttaki glikojen rezervleri harekete geçer. Böyle bir durumda civcivin 24 ile 48 saat yemden uzak kalması sonucunda düşük kan glikoz seviyeleri oluşur. Yem içeriği kan glikoz seviyelerini korumada önemli bir etken olup karbonhidrat alımı akabinde sindirim kanalında karbonhidrat yıkımlanmasının son ürünü olan glikoz bağırsak kanalından kolayca portal kan dolaşımına geçer. Yumurta çok az karbonhidrat içerir ve bu da bir glikoz polimeri olan glikojen formundadır. Sinir dokusunun işlevini sürdürebilmesi için glikoza gereksinimi vardır. Bundan dolayı embriyo inkübasyon sırasında öncelikle aminoasitlerin kullanımı olmak üzere önemli miktarlarda karbonhidrat sentezler.

Karbonhidrat, sıklıkla hayvansal nişasta da denilen glikojen formunda depolandığından bu süreç glikoneojenez olarak adlandırılır. Bundan dolayı çıkım sırasında, civcivde çıkım stresinin üstesinden gelmesini sağlayacak iyi miktarda glikoz vardır. Glikojen vücudun glikoz ihtiyacını karşılayabilmek için sürekli yıkımlanmakta ve bir taraftan da sentezlenmektedir. Ancak küçük bir yumurtadan iyi boyutta bir civciv çıktığında glikoz rezervleri hızla tükenebilir. Bu özellikle dişilere göre metabolik hızları daha yüksek olan erkekler için doğrudur. 
Yumurtadan erken çıkan civcivler, çıkım makinelerindeyken geç çıkanlara göre glikoz rezervlerini daha fazla kullanmış olurlar. Glikoz rezervleri tükendiğinde civciv stresle başa çıkma konusunda riskli durumdadır.

Yemin önemine dair bazı saha çalışmaları
Havalandırma da karbonhidrat metabolizmasını etkiler. Bu nedenle hipoksi (dokulara yetersiz düzeyde oksijen ulaşması) glikoz üretimini olumsuz etkileyebilir. Belli bir dereceye kadar yem bileşimi vücuttaki karbonhidrat metabolizmasını etkileyebilir. Özellikle hindi palazlarının beslendiği yüksek proteinli yemler, tahıl oranını ve böylece karbonhidrat düzeylerini azaltır. Bundan dolayı glikojeni tükenmiş hayvan için ilk birkaç lokma yemde mevcut glikoz miktarı yeteri kadar olamayabilir. Civcivlerde karaciğerdeki glikojen konsantrasyonunun kuluçka süreçlerinde yarı yarıya düşüğü görülmüştür.

 Glikojenin hayvanlarda düşüşü ve tekrar normal seviyelere yükselişi her şeyin yolunda olduğunu ve kan glikozunun normal seviyelerde olduğunu düşündürmektedir. Ancak aç kalan bir hayvan glikojen rezervlerini karbon olmayan kaynaklardan öncelikle amino asitlerden sağlamak için çalışmaktadır. Glikoneojenez olarak adlandırılan bu sentez, hayvanın normal vücut fonksiyonlarını sürdürebilmesi için beyine sürekli bir glikoz kaynağı sağladığından oldukça önemlidir. Ancak açlık uzun sürdüğünde kanatlı glikojen rezervlerini ve dolaşımda yeterli glikozu korumaya çalıştığından vücuttaki kas dokusunun önemli bir bölümü kaybedilebilir.  

Sonradan kanatlının çevresel strese karşı direncini azaltacak olan kas dokusunu kaybetme pahasına normal kan glikoz seviyeleri korunur. Erken yaşta palaz ölümünü azaltmada yemin önemini göstermek için araştırmacılar %28 protein, mısır soya başlangıç yemini benzer içeriğe sahip 18.7 protein yemi ile karşılaştırmışlardır. İki ayrı grup palaz bu yemlerle ilk 2 gün boyunca beslenmiş sonrasında ise %28 protein yemi ile devam edilmiştir. 7’inci günde vücut ağırlıkları benzer olup ölüm oranı düşük protein ile beslenen hayvanlarda daha düşüktür. Ölüm oranındaki fark çok küçük olmasına rağmen tekrarlanan deneyler ve saha denemeleri sonuçlarında süreklilik arz etmiştir. Aynı araştırmacılar kuluçkadaki bekleme alanında CO2 ve O2 düzeyleri ile ilgili de çalışmışlardır. %0.4 kadar yüksek karbon dioksit seviyeleriyle (normal seviye %0.033) birlikte %18 gibi düşük O2 seviyeleri (normal seviye %21) saptanmıştır. Söz konusu olumsuz O2 ve CO2 seviyelerinin oluşturulduğu deneysel çalışmalarda palazlardaki glikojen rezervleri önemli ölçüde azalmıştır. Aynı zamanda hipoksik koşullar altında vücut proteininin glikoz oluşturmak için yıkımlandığı gösterilmiştir. 

Kotula ve Wang (1994) hazırladıkları raporda broylerlerde yem kısıtlayarak yaptıkları çalışmada etin biyokimyasal ve duyusal kalitesine etkisini araştırmışlardır. Karaciğer glikojeninin 3 saatlik açlıktan sonra 5.09mg/g’dan 4.35mg/g’a ve 24 saatlik açlıktan sonra 3.15mg/g’a düştüğü gösterilmiştir. Göğüs ve bacak kası dokularında da benzer düşüşler kaydedilmiştir. Çalışmacılar 24 saatlik açlıktan sonra aynı zamanda göğüs ile bacak kası ve karaciğer pH’sinde önemli ölçüde düşüş görmüşlerdir. Söz konusu çalışma, aç kaldıkları dönemde civciv ve palazların vücudunda önemli ölçüde biyokimyasal değişikliklerin gerçekleştiği hakkında önemli kanıtlar sunmaktadır. Yeni çıkmış veya küçük yaşta civciv ve palazlarda bu aç kalma süreci normal olarak beslenen hayvanların açlık ve beslenme süreçlerini takip etmez, bu açlık hayvan yaşamının kritik bir döneminde vücut rezervlerinin tekrar tükenmesi ve yenilenmesi sırasında gerçekleşir.

Civcivlerde bildirilmiş non spesifik erken yaşta ölüm problemlerinin birçoğunda düşük kan glikoz seviyesinin olduğu gösterilmiştir. Azalan pH değerleri açık olarak SDS ve asitese neden olan etkenler araştırılırken daha fazla dikkat gerektiren bir durum olan asit baz dengesindeki değişimlerle sonuçlanır. Civciv ve palazlar büyütme için çiftliklere götürüldüklerinde bazıları tükenmiş durumdadırlar. Belki de endüstrinin civciv ve palazların erken işlenmesi, beslenmesi ve idare programları hakkında tekrar düşünmesi gerekmektedir.